28 Aralık 2015 Pazartesi

Erkek Ekose Gömleğini Daraltma

Herkese Merhaba,
Aralarım genelde uzun olur ama hiç bu kadar uzatmamıştım. Aslında arı gibi çalışıyorum. Diktiklerim git gide artıyor paylaşmak istediğim başka konular var ama gel gelelim yayın girme konusunda tembelliklerim var. Yaptıklarımın çoğunu da iş bittikten sonra resimlemek aklıma geliyor. Ya da aniden işe öyle bir dalıyorum ki, bir bakmışım ki bitmiş.
Bu sefer eşimin yıllar önceden kalmış gömleğini kendime dönüştürdüm. O zamanlar, yani 1990 sonu 2000 başlarında yine bu ekose gömlekler çok modaydı. Adına da oduncu gömleği denirdi. O zamanlar sanki erkek modasıydı. Çünkü benim o yıllara ait öyle bir gömleğim yok. Neyse, o moda geçti, eşimin gövdesi biraz genişledi derken bu gömlekler valizlerin dibinde kaldı. O zamanlar dikiş makinesini bırakın, düğme dikmek bile eziyet gibi geliyordu. Ama kimseye de verememişim. Yıllarca demlendi anlayacağınız.
Bu yıl baktım ki bu gömlekler yine moda, aldım gömlekleri, birini kendime birini oğluma göre daralttım. Aşamalarını da anlatayım. Her aşamasını çekeceğim diye işe başladım ama göreceğiniz gibi işin ortasında kendimi kaptırıp gittim, araları yine kaçırdım. Affola...
Ama çok kolay olduğu için siz anlarsınız nasılsa.
İşte gömleğin ilk hali :

  Yandan bakıldığında kalça tarafında pek bir bolluk yok ama bel arkası bayağı bol. Bu yüzden önce arka tarafa iki tane pens diktim. Bunların enini boyunu evdeki gömleklerden ölçerek tespit ettim ve önce pensleri diktim.
İkinci aşamada kollarını tam da dikişlerinden kestim çıkardım.


Kolu uzun olduğu için manşetleri ve kol yırtmacını da söktüm. İkiye katlayarak penslerini örnek aldığım gömleğimi üzerine koydum ve gövdedeki fazlalığı dikiş payı da vererek kestim.


Diktikten sonra üzerime giyip kontrolümü yaptım. Bu sırada omuzların nerede olacağını da işaretledim. Gömleği çıkararak işaretlediğim omuz çizgisinden daralttığım yere kadar orijinal kol oyuntusuna paralel olacak şekilde yeni kol oyuntumu kestim. Önceden çıkardığım kolu hiç bozmadan diktim.

Kol oyuntusu daraldığı için koltuk altında fazla kalan kol parçasını kol ağzına kadar diktim.
Kol boyunu ayarlayarak kol yırtmacını ve manşetini aynı şekilde diktim.
Son olarak boyunu biraz kısalttım. İşte son hali...

Toplamda bir gecede bitti. Çarşıya pazara her yere de giyildi.
Bu gömlekte kol dikerken farkettim ki, onlarda bizimki gibi büzme falan yok. Tak diye oturdu kol.
Bilenlere soruyorum, erkek gömleklerinde kol takması bu kadar kolay mı, yoksa bana mı öyle denk geldi. Ya da bizim patronlarda niye böyle bir işkence konusu var? N'olur bir söyleyiverin.

Yeni yıla da az kaldı. Herkese mutlu yıllar dilerim. Dileklerinizin tümü gerçek olsun...

12 Kasım 2015 Perşembe

Siyah-Beyaz Ceket



Kumaşını yazın aldığım ceketimi modası geçmeden nihayet bitirebildim. bu yılın en sevdiğim modası triko ceketler oldu. Hem şık duruyor, hem de gün içinde kullanımı çok rahat. Bu ceketleri giydikçe erkeklere çok acıyorum. Giydikleri bir tek ceket pantolon var, onda da yıllardır hiç bir gelişme yok. Kadınlar bir hırka ile de yeri geldiğinde şık görünebiliyor ama onların tek seçeneği kalıp gibi duran ceketler.
Neyse efendim, bu onların sorunu.Ben ceketime geçeyim. Aslında çok basit ve bir gecede biten bir parça. Evde bulunan benzer bir jarse ceketimi üzerine koydum, kestim. İç kısmına pervaz yaptım ki açıldığında da ceket havası versin. Kollarını kumaşım yetmediği için parça ekleyerek yaptım. Hatta sağ kol içi bayağı yamalı oldu. Kollarına önce püskül dikmeye karar vermiştim ama bir türlü gidip alamayınca böyle yaptım. Önüne düğme ya da agraf koymadım. Hepsi bu kadar.
Giymesi çok rahat ve bence şık bir parça oldu.
Bu arada evin hallerinden bahsetmek istiyorum. Çalışan her kadının sorunu hiç bir şeye yetişememek ve dinlenememek bence. Sevgili akıl hocam pinterestte gezerken ev işlerini planlamakla ilgili çokça yazı gördüm. Hepsinin ortak noktası her gün 15 dakikada hızlıca bir işi bitirmekti. Hiç kimse bizler gibi büyük temizlik günü yapıp akşamında dayak yemiş gibi yorgunluktan sızmıyordu. Üstelik evleri de bizimkilerden daha büyük ve genellikle temizlikçi kadın kültürleri pek yok. Biraz inceleyince denemeye karar verdim. Önce ne zamandır gözüme batan ve bir türlü sırası gelmeyen işlerimi listeledim ve bir bir halletmeye başladım. Bir de o gözümde çok büyüttüğüm işler için zaman tuttum. İşe başlamadan fırınımın saatini ayarladım. Mesela yemekten sonra mutfağı toplamak için 15 dakika verdim kendime. Ve yetti. Bir salata yapmanın 4-5 dakika sürmesi benim için sürpriz oldu. İşin sırrı zamanın farkında olmakta. Banyo-tuvalet temizliğini hafta içi işten döndüğüm saate aldım: 15 dakika. Mesela her temizlikte yapmak istediğim ama hep unuttuğum elektrik düğmelerinin temizliği. Eline nemli bir bez al ve hızlıca evi dolaş. 5 dakika dolmadan hepsi pırıl pırıl.
Bu şekilde hem işlerim daha çabuk biter oldu, hem de kendimi çok daha iyi hissetmeye başladım.
Ev halkını da örgütledim tabii ki. Her şeyi ben yapacak değilim ya. Gece yatmaya giden kim olursa salona bıraktıkları ne varsa toplatıp gönderiyorum. Böylece salon da tertemiz oluyor. Onlar da alıştılar.
Saat tutma işini çocukların odalarına da uyguladık. Oyun gibi algılıyorlar. Yarım saatte ne kadar iş bittiğini görmek onları da bayağı şaşırttı. Ev düzenli olunca insan dağıtmaya da kıyamıyor. Dağınıksa bir eksik bir fazla farketmez diye her elimize geçeni bırakıyormuşuz ortalığa.
Belki ben bunu çok geç farkettim, bilmiyorum ama bu fikri aldığım pinterest hanımlarına şükran borçluyum. Bu şekilde düzenli olan hanımlarımız burun kıvırabilir belki ama benim gibi kırkından sonra akıllanmak isteyenlere şiddetle tavsiye ederim. Hayatta kimbilir öğrenecek daha neler var. Sevgilerimle...

25 Ekim 2015 Pazar

Badminton Çantası

Yine uzun bir ara verdim. Bir yandan çocukların koşturması, bir yandan iş derken günler öyle çabuk geçiyor ki. Yavaşlasa da bir şeyler yapıyorum yine. Bayağı da birikti aslında. Bugün şeytanın bacağını kırıp yazmaya karar verdim. Son yaptığım oğlum için badminton çantası oldu. Kırtasiyeden raketlerini alırken hiç farkına varmadım bu çocuk bu raketleri nasıl taşıyacak diye. Sonra bir baktım koca bir torbaya koymuş öyle götürüyor. Anne yüreği dayanamadım ve bir çanta diktim :


Kumaşım daha önce lego çantası ve t-shirt diktiğim kumaşın kalanları. Kumaş bereketli çıktığı, oğlum da çok bayıldığı için yine aynı kumaşı kullandım. Bir de kalemlik çıkacak gibi. İç astar olarak da bir çikolata firmasının dışı baskılı, içi düz olan bez torbasını kullandım.

Çantayı tersine çevirdim, yazılı kısmı içte kalacak şekilde diktim. Yandaki kumaşlarını da dikkatlice çıkardım ve onlarla da sap kısmını yaptım.

Arkadaşıyla oynamak için iki raketi sürekli taşıdığından önce iki raketi birbirine bantladım, sonra kabaca kalıbını çıkardım. Toplarını da içine koyması için biraz genişçe kestim.
 

 Açma-kapama yerine metre ile satılan fermuarlardan diktim. Fermuarı önce kapalı olarak ve kesmeden diktim, sonra kestim. Fermuarın kenarları sonradan sıkışmasın diye fermuarı astarla kumaşın arasına sıkıştırarak diktim. Bunun için biraz uğraştım ama değdi.

Sap kısmını da kabaca ölçü alarak diktim. Sonra da evdeki ıvır zıvır kutumdan kimbilir nereden söküp sakladığım bir çanta sapını diktim. İşte bu kadar. Dikişi pek zor olmadı ama bolca beyin jimnastiği yaptım. Erkek çocuklara yapılacak şeyler daha kısıtlı olunca, oğlumun istekleri hemen ön sıraya geçiyor. Onun ve tabii ki arkadaşlarının beğenmesi de işin kaymağı oldu. Herkese mutlu haftalar...

6 Ekim 2015 Salı

Çocuklarımızı Gerçekten İyi Yetiştiriyor muyuz?

Uzun bir bayram tatilini geride bıraktıktan sonra çok yoğun bir temponun içine girdik. Tahminim özellikle evde okula giden çocuğu olan her ev için aynı şeyler geçerli. Sabah kalkmakta zorlanan çocuklar, sürekli bir telaşe, ödevler, sınavlar. Üstelik onların yoğunluğu o kadar fazla ki  onların yanında ben kendi  işlerimi unutup onların işlerini kolaylaştırmaya çalışıyorum.

Benim ve eşimin de Eylül-Ocak arası baş döndürücü bir tempoda giden işlerimiz var. Böyle olunca  özellikle geçen hafta sürekli koşturan bir aile olarak işlerin içinde kaybolup gittik.

Çocukların eğitim sistemimizden dolayı ne hale geldikleri bir haftada bile ortaya çıktı. Şimdiye kadar bunun farkındaydım ama içinde değildim. Çoğu anne baba gibi, çocuklarımızı bu tempoya esir etmeyeceğimizi, önemli olanın onların sağlıklı olmaları gerektiğini düşünüyorduk. Ama şimdi elimizdeki tüm tercih haklarımız alınmış gibi görünüyor. Bu yıl kızım TEOG sınavına giriyor. O önde, biz arkasında koşup duruyoruz.  Okulu Ağustos ayında haftada 5 gün etütlere başladı. Yazın ortasında sabah 7:30’da yollara düşüp, yorgun argın gelip bir de verilen ödevleri yaptı. Okul açıldıktan sonra daha da çılgın bir tempoya girdi. Hafta içi okul, hafta sonu etüt, sürekli  test çözme, her gün daha fazlası. İşin üzücü yanı elinizden hiçbir şey gelmiyor olması. Yapabileceğiniz tek şey çocuğunuzun hayatını kolaylaştırmaya çalışmak, gıdasına ve uykusuna dikkat etmek, kuralları mümkün olduğunca gevşetmek. Bu çocukların bir de ergenlik çağında olduklarını düşününce aslında hepimizin çocuklarımıza nasıl bir kötülük yaptığımız ortaya çıkıyor. Şu sistem yüzünden ne yazık ki ne velilerin, ne öğretmenlerin yapabileceği bir şey var. Herkes ortada varolan ve kimseyi mutlu etme imkanı olmayan bir sistemde kaybolup gitmiş durumda.
İster istemez kendi çocukluğumuzla karşılaştırma yapıyorum ve bizlerin ne kadar şanslı olduğunu görüyorum. Ben hep yarım gün okula gittim. Sabahçı isem öğleden sonralarım serbestti, öğleciysem uykumu tam olarak alma şansım vardı. Her zaman iyi bir öğrenci oldum ama hiç de masanın başında saatler geçirdiğimi hatırlamıyorum. Dersaneye lise son sınıfta,  hafta sonları,  herkes gidiyor diye gittim ama zaten hafta içi çok yorulduğumu düşünen  babamı ikna etmek hiç de kolay olmadı. Ortalama bir çalışma ile sınava hazırlandım ve ülkenin en iyi mühendislik fakültelerinden birine girdim. Elimden geldiğince çalışmıştım ama şu anda sadece 13 yaşında olan kızımın temposuna baktığımda ne kadar rahat bir yıl geçirdiğimi görebiliyorum. Okulumu tam zamanında bitirdim. Yine gerektiği kadar çalıştım. Çalışma zamanı verimli çalışarak ama gezmeyi ve dinlenmeyi hiç ihmal etmeyerek. Hiç işsiz kalmadım ve her işim bir öncekinden daha iyi oldu.

Bizler, tüm hayatımızı  çocuklarımızın rahatı  için ayarlayan anne babalar ne yazık ki çocuklarımızı harcıyoruz. Ben işte yoruldum derken onlar sabah akşam servise binip trafiğin çilesini çekerek okula gidiyor, tüm gün ders dinliyor, akşam da yalnızca ödev yapıyorlar. Çocuklarına anlatacakları hiçbir şey yok bu yıllara dair. Kısa sürede kaç soru çözebileceği konusundan başka geliştirebileceği bir yeteneği yok. Bu temponun getirisi ise sadece iyi bir liseye girmek. Bizlerin mahallemizde hangisi varsa ona kaydolduğumuz liseye, onlar tüm çocukluklarını feda ederek giriyorlar. Lisede de aynı tempo devam ediyor. Ta ki üniversiteyi de bitirip bir işe girinceye kadar. O zaman da iş temposu başlıyor. Düşündükçe afaganlar basıyor.

Şeytan diyor al çocuklarını okuldan, git bir köye yerleş, yetiştirdiğini ye, pişir, neye ihtiyaç duyarsan onu öğren. Belki de bizim çocuklarımız öyle yapacaklar. Eskiden 20 yıl çalışan emekli oluyordu. Ki 20 yıllık çalışma hayatının sonlarına yaklaşmış biri olarak bunun  çok insani bir rakam olduğunu düşünüyorum.  Bu çocuklar 5 yaşında bu tempoya başladılar. 25-30 yaşlarında emekli olmak isteyecekler. Olamayınca da bezgin, yorgun gençler olarak yaşayacaklar.
Bir şekilde bunun düzeleceğinden eminim, çünkü bu sürdürülebilir bir şey değil. Ama birkaç nesli de böyle kaybedeceğiz. Belki de onlar bizim onlara yaptıklarımızı kendi çocuklarına yapmamak için değiştirecekler her şeyi.


Bizde durumlar böyle. Aslında bambaşka şeylerden bahsetmekti niyetim.  Ama daha bir haftada bu kadar dolmuşum ki  içimi döktüm.

Esas yazmak istediğim çalışan annelerin hayatlarını nasıl planladıklarına dair gözlemlediklerim. Özellikle pinterest sayesinde hem ailesine, hem kendisine zaman ayırabilen,çalışan, üstelik ev işlerini de tam olarak hiç de yorulmadan halledebilen annelerdi yazmak istediğim. Onların genel  hayat planlamaları. O da bir sonraki yazının konusu olacak artık.


Herkese mutlu haftalar.

21 Eylül 2015 Pazartesi

Çiçekli Pantolon

Yazın sonları yaklaştıkça bu yıl Bandırma Pazarı'ndan aldığım kumaşları bitirip bir kez olsun giyme telaşına düştüm. Bu kumaş da bu yıl çokça giydiğim pijama pantolonlardan biri olacaktı. Ama üzerine kot pantolonumu koyunca ancak boru paça bir klasik pantolon kadar olduğunu gördüm. Hafif esneyen bir yapısı da olunca çok rahat olacağını düşünüp hemen işe koyuldum.



 Evde sanki kalıp yokmuş gibi, daha önce kendim yanlarından daralttığım bir renkli kot pantolonumu kalıp olarak kullandım. Önce ön tarafını tam dikişlerden işaretleyerek direk kumaşa çizdim.


 Sonra da arka tarafını yine tam dikişlerden çizerek kalıbımı çıkardım.



Çabucak bitti. İlk gece kalıbını çıkardım ve kestim. İkinci gece diktim ve sabahına giydim.



15 Eylül 2015 Salı

Masamı Yine Yeniledim

Oldukça tatsız geçen bir haftadan sonra herkese merhaba.
Geçen hafta kendimi hayata kapatma iznimi kullandım. İşe gittim geldim, evle ve çocuklarla ilgilendim, dikiş diktim ama duygularımı pek karıştırmadım. Yorum yapmadım, televizyondaki çok bilmişleri dinlemedim. Sadece nefes aldım, yapmam gerekenleri yaptım.  Aslında bu hafta bile öyle kalabilirim. Ama hayat devam ediyor. Hepimiz silkiniyoruz ve yaşama yine dört elle sarılıyoruz. Elimizdekilere daha fazla şükrediyoruz ve ne yazık ki insanlık gereği tüm bunlar bizim başımıza gelmedi diye seviniyoruz.
Bu ruh halime en iyi gelen aktivite boyama oldu. Zımparaladım, boyadım, olmadı yine boyadım, yine zımparaladım, yine boyadım. Elimde fırça dünyayı unuttum.
Bu seferki boyama işi mutfak masamdı. Aslında daha önce boyadığım üzeri verzalit masam.
Herkeste olan bende olmasın diye gidip kırmızı beyaz kırçıllı almıştım. Ne mutfağa uydu, ne umduğum farklılığı yarattı. Ben de boyama işlerine el atana kadar öylecene kullandım. Aslında ilk boyamalarımdan biridir kendisi. Yayınlamadığımı şimdi farkettim. O zamanlar bloğum olmadığımdan 10marifette yayınlamıştım.

Böyleydi

Taze boyanmış hali de böyle olmuştu. 


Öyle beğenmiştim ki günlerce  sabah yüzümü yıkamadan gidip şöyle bir bakardım. Kaç kişiyi mutfağa getirip gösterdiğimi hatırlamıyorum bile...
Sonra zaman geçti,  4-5 yıl tepe tepe kullanıp, üzerinde kesmediğim bir şey kalmadığında renklerin ve üzerindeki sır verniğin bozulmaya başladığını fark ettim bu yaz. Kendisi küçük mutfağımın demirbaşı olduğundan en az bir hafta masasız kalma düşüncesine kendimi hazırladım yaz boyu. Sonra bir öğlen baktım ki eşim sıcak sahanı eli yanınca masaya bırakıvermiş ve masa yanmış, masa boyama işi artık zevk değil, zaruret halini aldı. Ben de yazın sonlarına doğru bu işi bitirmeye karar verdim.

Güzel masamın yanmış hali
 Önce masayı bahçeye çıkardım. Aldım elime zımparayı, başladım zımparalamaya. Baktım çok yorucu çocukların eline de verdim birer parça, tüm masayı verniği sökülene kadar zımparaladık. Bu arada zımparanın fazla kaçtığı yerlerde en orijinal hali çıkmaya da başladı. Bazı yerlerde de dekupaj yaptığım kağıtlar soyulmaya başladı. Kağıtları soyunca yine yer yer ilk halleri ortaya çıktı. Velhasıl zımpara bayağı uzun sürdü.

Sıra tozunu aldıktan sonra sıra boyamaya geçti. Aslında masada ortaya çıkan oyukları kapatmak için iyi bir macun istiyordu ama ahşap dolgu macunum taş gibi olmuş diye o kısmını es geçtim.  Renk olarak gönlüm turkuazda olsa da diktiğim mutfak takımlarına ve diğer gereçlere uysun diye Polisan’ın  kırmızı renkli , üzerinde  renklendirici yazan boyalarından aldım. Ben deyim 5, siz deyin 7 kat boyadım. Boya katları arttıkça masada dolgu isteyen yerler daha da belirginleşti. İyice gözümü tırmalamaya başladı. Derken aklıma bir hevesle aldığım ama kapağını bile açmadığım 3 yıllık rölyef pasta geldi. Çukurları onunla doldurmaya başladım. Pasta beyaz, düzleştirmek için yeniden zımpara da üzerine gelince hadi bakalım yeniden boyamaya.


. Bir 10 kat falan daha boyadım herhalde.
Aslında niyetim yine dekupaj yapmaktı. Ama renk koyu olunca resimler hep kapattı masayı. İstediğim canlı görüntüyü yakalayamadım. Bir hafta gide gele baktım ve hafta sonuna stencil yapmaya karar verdim. Daha önce bir defa yapıp da etrafa yayılınca tövbeler ettiğim stencil şablonumu yeniden aldım ve beyaz boyayla başladım işe. Stencil fırçasını yine kullanamadım. Ben de bir parça süngerle işimi gördüm.



Ve Pazar günü akşama doğru nihayet verniklemeye geçtim. Dayanıklı olması için yine sır vernik kullandım. Uygularken ellerimi hiçbir şekilde sürmemeye dikkat ettim. Vernik masaya döküldüğünde yarısını ancak kapladı. Panik halinde fön makinasıyla incelte incelte tüm masaya ve yanlara yaydım. Tam bitti derken fırçanın dökülen kıllarını almak için yeniden bozdum, yeniden yaptım. Aynı yat verniği gibi kar beyazı  desenlerimi sararttı ama ayna gibi de parlak oldu. Kuruması zor olduğundan bir hafta daha kullanamadım. Ve işte sonuç…

Yeni masamı nasıl buldunuz?

Bu da masamın evrimi...

Hepimize umut dolu, mutlu bir hafta dileğiyle...

1 Eylül 2015 Salı

Biri Geri Dönüşüm İki Tulum

Tulumları, moda dünyası henüz keşfetmediği zamanlardan beri severim. Hatta 1990'lı yıllarda nereden bulmuşsam bir düğünde de giymişliğim var. O yıllardan kalma iki kısa bir uzun tulumumu da halen saklar, ara sıra giyerim. Bugün göstermek istediğim iki tulum da aslında kendim için tasarladığım fakat kızıma kısmet olan parçalar.


Yukarıdaki tulumu çok ince bir kumaştan patronsuz kestim. Kızımın şortlarından birini kalıp olarak kullandım. Üst kısmını da ortadan fermuarlı yaptım. Hepsi göz kararı. Beline lastik diktim. daha çok o kullanıyor ama beden çok dar olmadığından ben de arada giyiyorum.


Bu tulum ise tamamen geri dönüşüm. Geçen yıl babamın giymediği bir pijama altından yapıldı. Orijinalinde yanlardan cepli, oldukça geniş bir pijama idi. Cepleri kullanmak için ağ kısmından daralttım. Şort boyunu ayarladıktan sonra paçadan kalan parçaları birleştirerek diktim ve üst yaptım. Pijamanın hazır olan bel bandını da ortadan diktim, boyundan bağlamalı yaptım. Belindeki lastiği de olduğu gibi kullandım. En son yakasına lastik ve dantel diktim. 


Her zamanki gibi aklıma geldiği anda yapma huyumdan dolayı aşamalarını çekemedim. İki tulum da bu yazın en çok giyilen parçaları oldu.
Hepinize iyi haftalar...

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Tatilden Döndüm Burdayım

Herkese merhaba!
Yine uzun bir ara oldu. Bayramdan beri izindeydim. Döneli aslında iki hafta oldu ama ancak bugün yazmaya vaktim oldu. Tatil çok güzel geçti ama dönüşüm pek de muhteşem olmadı. Ben yokken fazla mesai yapan örümcekler ve tozlarla zorlu bir mücadele yaptım. Şimdilik ağır beden yorgunluklarıyla ben kazandım. Ofiste biriken işlerle uğraştım. Eşimin bahçede yetiştirdiği ve bizim dönüşümüzü bekleyen sebzelerle uğraştım. Sabah temiz bıraktığım evi tanınmayacak hale getiren çocuklarla uğraştım. Tüm bunları tam olmasa bile yaşanılabilir bir düzene soktuktan sonra buraya gelebildim. Yazı yazamadım ama döndüğümden beri hepinizi takip etmeye çalışıyorum. Detaylı olmasa bile arada bakıp çıkıyorum.
Dikişlere de başladım aslında. Ona da arada bir şeyler yapıp çıkıyorum. Tam olmasa da yarım saat bile bir şeyler yapmak kafamı dinlendiriyor. 

 İlk yazım için tatilden önce diktiğim plaj elbisemi seçtim. Kumaşını geçen yıl tatildeyken Bandırma Pazarı'ndan almıştım. Bu arada bu yıl da Bandırma Pazarı'ndan beni önümüzdeki yıla kadar idare edecek kadar kumaş topladım. Neyse, bu kumaştan tulum ya da pijama pantolon dikmeyi planlamıştım ama sonra bu yıl çok moda olan plaj elbiselerinden dikmek istedim. 
Kumaşı basitçe omuz dikişi olmayacak şekilde ikiye katladım. Evdeki şile bezi bir bluzumu kalıp olarak kullandım. Kollarıyla birlikte kestim. Ortadan yakayı V yaka olacak şekilde kestim. Kol altlarını ve yanlarını, yanlardan yırtmaç bırakarak  diktim.



Süslemek için yaka ve kollarına hazır dantellerden diktim.
Şifon kumaş tam deniz elbisesi olarak kullanılmaya uygun bir kumaşmış. Öylesine hafif ki varlığı yokluğu belli değil. Üstelik çabucak kuruyor. Buruşmuyor. Valizde yer kaplamıyor. O kadar çok giydim ki, bir tane daha dikmediğime pişman oldum. Seneye modası geçse bile hiç üzülmem, doya doya giydim.

Dikmeyen kalmamıştır herhalde ama hala kaldıysa şiddetle tavsiye ederim. Bol dikişli günler herkese…

14 Temmuz 2015 Salı

Maksi Eteğim

Herkese Merhabalar
Sevgili Funda Çağlayan sayesinde çabucak dikip bitirdiğim maksi eteğim, bluzum ve birleşince oluşan elbisemle karşınızdayım bugün.
Kumaşını geçen yıl Bandırma Pazarı'ndan almıştım. Hayatımın hiçbir döneminde kamuflaj ya da askeri kumaşlara bakmışlığım bile olmadı ki üzerimde görmeyi düşüneyim. Tezgahta kumaşı görünce bayıldım. Tam kamuflaj da denemez belki. Minik minik karelerden oluşmuş bir desen. Hani bir resmi büyüttüğümüzde kalitesi bozulur da kareli bir görünüm alır ya öyle işte. Kumaş hoşuma gitti ama daha önce hiç böyle bir zevkim olmadığı için üç defa döndüm durdum pazarda. Sonunda ucuzluğu da cezbetti aldım gitti. sanırım 2,5 TL verdim. Kumaşı gördüğüm an kafamda tek bir model oluştu. Yandan yırtmaçlı ve dar maksi etek. Etkinlik de bahane oldu, diktim gitti.

Etekte model falan yok. Kalça ölçümü aldım. 4 cm ve dikiş payı olarak da 1 cm kadar ekledim. Dikdörtgen şeklinde kestim. Sadece tek tarafında dikiş var. Dikiş olan kısımdan yırtmaç bıraktım. Beline de lastik geçirdim. Hepsi bu kadar.






Sonra baktım ki kumaştan bayağı arttı, elime almışken bir de bluz diktim. O da kalıpsız. Askılı bir bluzumu kalıp olarak kullandım. Hemen hemen tüm kumaşı bitirdim. Yakasına ve kollarına kendi kumaşından hazırladığım biyeyi geçirdim. Biraz daha bol ve uzun olsa iyiydi ama bu kadar çıktı kumaştan.

Astar çalışmadım. Onun yerine siyah pamuklu bir kumaştan ayrı bir etek diktim ki,  başka eteklerimle de kullanabileyim.

İster eteği ayrı, bluzu ayrı kullanabilirim, istersem beline bir kemer takıp elbise olarak giyebilirim. Paşa gönlüm nasıl isterse artık.



Çok içime sinen ve kolayca biten bir çalışma oldu. Bir de toplu gösterim alalım.


Aslında daha diktiklerim vardı ama ufak tefek eksikleri olunca yayınlayamam herhalde. Bayram ve sonrasında kullanacağım izinle birlikte bir süre yokum buralarda. Hepinize sevdiklerinizle çok mutlu bayramlar diliyorum.

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Ramazanın Dikiş Bereketi

Ramazan sofralarımıza bereket getirdi. Bu hafta sonu benim dikişlerime de bereket getirdi. Evde herkes oruçlu olup geç yatınca sabah büyük bir sessizliğe uyandım. Kahvaltı işi yok, başka iş yapsam ses olacak, dikiş makinamı kaptığım gibi bahçeye çıktım. Ne zamandır daraltmayı planladığım iki elbiseyi aldım elime. Elbiselerden biri annemin bana verdiği, hiç giyilmemiş büyük beden bir elbise; diğeri de geçen yıl desenine ve modeline bayılıp bedenini bulamadığım için büyük aldığım bir elbise. İkisi de penye. Ayakta kimse olmayınca resimlerini ayna karşısında çekmek zorunda kaldım. İlk halleri işte böyleydi:



Elbiselerin genişlikleri göğüs altında başladığı için yaka ve kollarla uğraşmak zorunda kalmadım. Kalıp olarak üzerime oturan ama fazla dar olmayan bir atletimi kullandım. Etek kısmını göz kararı kestim.


Kumaş penye olduğundan tüm dikişlerde zigzag dikiş kullandım. İşte sonuçlar:




Genişlikleri yaz günü sıkmayacak ama oldukça şık duracak şekilde oldu. Ne kadar vaktimi aldı diye sorarsanız, saat 10:30'da henüz yataktaydım. Kalktım, giyindim, dikiş makinemi taşıdım, elbiselerimi giydim, resimlerini çektim, kestim, diktim, yeniden resimlerini çektim. Tüm bunlar bittiğinde saat 11:30'du.
Hızımı alamadım, bir de şifon plaj elbisesi diktim. Ufak tefek süslemeleri bittiğinde onu da paylaşacağım.
İşler bittiğinde kızımla alışverişe çıktım. Ama alacak şeyler peynir, ekmek. Evde yepyeni iki buçuk elbise varken ne alayım. Yine de mağazaları dolaştım. "Aaaa şuncacık şeye istedikleri paraya bak. Dikişi de bir şeye benzemiyor. Ben bunun alasını yarım saatte dikerim hem de pazardan 2,5 liraya aldığım kumaşla" diyerek yanımdakileri de alışverişten soğuttum. Ama ben bu dikişi sevmeyim de ne yapayım?

Bu arada bloğumun yeni misafiri kızımın benim için yaptığı kolyeyi de takıp çekmezsem olmazdı. Kendi diktiğim elbiseye kızımın yaptığı kolyeyi takmanın keyfi de paha biçilmez.


İşte bizde ramazan böyle güzelliklerle sürüp gidiyor. Hepinize sevgiler.








26 Haziran 2015 Cuma

Maksi Etek Dikiş Etkinliği

Sevgili Funda Çağlayan'ın düzenlediği  maksi etek dikiş etkinliği postunu göreli çok oldu ama yapar mıyım yapamaz mıyım derken günler geçti. Bitiş tarihli etkinlikler nedense bende bir telaşa neden oluyor. Yetiştirebilir miyim diye düşünüp duruyorum.
Ama katılanların bitirdiği etekleri görünce heveslandim, ben de katılmaya karar verdim. Haydi hep birlikte dikelim.

25 Haziran 2015 Perşembe

Sırt Dekolteli Prenses Elbisesi

Herkese merhaba!
Bugün sizlere göstermek istediğim elbise, şimdiye kadar dikmekten en çok zevk aldığım elbise oldu. Çünkü 5 yaşında bir küçük hanıma dikildi. Küçük kızlara dikiş dikmek çok zevkli. Çünkü süste şatafatta sınır yok. Üstelik ne kadar abartsan da çok yakışıyor. Hep dikişe kızım küçükken başlamadığıma hayıflanırım. Bence her kız annesi dikiş bilmeli. Hele de küçük bir kızınız varsa bir parça kumaşla harikalar yaratabilirsiniz. Benim kızım 13 yaşına geldi. Artık daha sade şeyler giyiyor. Torunum da olmadığından ve olmasına daha yıllar gerektiğinden ben de bu zevkimi çok yakın bir arkadaşımın kızına elbise dikerek biraz olsun giderdim. fırsat bulmuşken bir çok şeyi birleştirdim. İşte böyle bir şey çıktı:



Önü klasik bir elbise. Modeli de yok. Netten yaşlara göre çocuk bedenlerine şöyle bir baktım. Eteği üstteki 5 cm daha kısa olacak şekilde iki kat yaptım. astarla üç kat oldu. belden lastik dikerek büzdürdüm. etek uçlarına beyaz kurdele diktim. Kol oyuklarını da göz kararı yaptım.
Esas hareket arkada. Böyle bir model var mı bilmiyorum ama tamamen kendi uydurmam. Miniğimiz Ankara'da ve ben ona sürpriz yapmak isteyince, dar veya bol gelmesin diye arkayı önce lastikli yapmaya karar verdim. Sonra aklıma başka bir şey geldi ve çok hoşuma gitti. İşte böyle:



Nasıl yaptığıma gelince astarla esas kumaşı birleştirmeden araya kumaşın kendi kumaşından kulplar yapıp diktim. Sırt dekoltesi tam olarak görünsün diye üst kısmı etekten 5 cm daha kısa yaptım. Aradan kurdele geçirip beldeki kurdele ile birlikte bağladım. Arkada dört yapraklı bir fiyonk oldu. Bel kurdelesiyle sırt kurdelesi aynı cins malzemenin kalınlıkları farklı olanlarından.

Kemerinin üzerine çiçekler diktim. Bu çiçekler file bir şeridin üzerinde 15'er cm arayla dikilmiş olarak hazır satılıyormuş. Ankara Kızılay'da Şık Düğme'den aldım. Şeritten ayırdım, kurdeleye diktim.

  Çiçeklerin içine de inci diktim. Nasılsa süslemekte sınır yok.


Tüm dikişler gizli. Hiçbir yerde dikiş görünmüyor.


Askıda fotoğraflamak böyle oluyor. Sahibinin üzerinde görmeyi çok isterdim. Mutlaka fotoğraf isteyeceğim. Birazdan paketlenip kargoya verilecek. İyi günlerde giysin.
Çok içime sinen bir çalışma oldu.

Herkese mutlu ve inşallah güneşli hafta sonları ........        









22 Haziran 2015 Pazartesi

Şifon Bluz

Geçen yıl Bandırma Pazarı'ndan aldığım kumaşlardan birini daha kullandım. Bitti diyemiyorum çünkü bir etek daha çıkacak gibi görünüyor.
Model olarak bir standart bluz kalıbı çıkarayım, sonra onun suyunu çıkararak hırkasını, bluzunu, gömleğini dikeyim istedim. Şubat 2013 Burda dergisinden aşağıdaki modeli seçtim:



Bu da benim yorumum:



Kalıp fena değil. Dikerken bir sorun yaşamadım. Yalnız omuzları biraz düşük oldu sanki. Bu, yakasını biraz kapatayım derken benden mi kaynaklandı yoksa model mi böyle bilemiyorum. Bir sonraki dikişlerde anlayabilirim ancak.

Onun dışında bedeni ve kolları gayet iyi oturdu. Yakayı kendi kumaşından kestiğim biye ile kapattım.  İç dikişlerini de biraz fazla bıraktığım dikiş payını içe kıvırıp dikerek temizledim. Kafamda tasarladığıma yakın bir görüntü çıktı ortaya. Artık benim de kullanabileceğim bir temel bluz kalıbım var. Herkese sevgiler...